|
Hepinize
Merhaba,
Eğer
yalnız yaşıyorsak doğal olarak hayatımızı paylaşacak bir
insanın özlemini duyarız. Bir eş, bir sevgili, bir partner. Fakat
bazen bu özlemi öyle öteye götürürüz ki, sanki ancak öyle bir insan yaşamımıza
girecek olursa biz yaşamaya başlayacağız gibi
düşünürüz. Yoksa biz
'eksikli'yizdir. Üstelik bu durum yalnızca yaşamımıza girmesini
istediğimiz kişi için değil, aynı zamanda bir ev, bir eşya, sosyal
bir konum, bir iş pozisyonu, ince bir beden gibi diğer sahip olmak
istediğimiz şeyler için de geçerlidir.
Düşünün ki yaşamınızda birisinin olmasını çok arzu
ediyorsunuz ve dediğimiz gibi yaşamaya başlamak için onun yaşamınıza
girmesini bekliyorsunuz. Sonunda o insanı buluyorsunuz, her şey çok güzel
ve siz artık yaşamaya başlıyorsunuz. Ama ne acı ki o kişi yaşamınıza
girmesinden kısa bir
süre sonra herhangi bir nedenden dolayı yaşamınızdan çıkıyor. Ya
da çok istediğiniz genel müdürlük pozisyonuna kavuştuğunuz yeni bir
iş yerinde göreve başlıyorsunuz ve şirket kısa bir süre sonra bir
nedenle faaliyetine son veriyor. Bu durumda ne olacak? Yaşadığımız
duygusal ya da finansal yitim için mi yas tutacağız, yoksa ona sahip
olmak için beklerken durdurduğumuz ve yitip giden yaşamımıza mı?
Vamık
D. Volkan ve Elizabeth Zintl, her çeşit yitimi inceledikleri 'Gidenin
Ardından' isimli kitaplarında, "Etkili bir biçimde yas
tutabilmemiz için, öncelikle kaybetme fikrine katlanabilmemiz
gerekir," diyorlar. Bu cümleyi okuduğumda aklıma Erich Fromm'un 'Sahip
Olmak ya da Olmak' isimli kitabı geldi ve kendi kendime, "aynı
zamanda sahip olmama fikrine de katlanabilmemiz gerekir," diye düşündüm.
Bir
yitimi yalnızca bizim için önemli olan bir kişiye, bir nesneye ya da
bir konuma yaşamımızda sahip olup ardından onu kaybettiğimizde yaşamayız.
Ona sahip olma fikrini ve düşüncesini yitirdiğimizde de yaşarız.
Sahip olmama fikrine katlanabilmekten kastım da bu bağlamdadır. O
istediklerimize belki de hiçbir zaman sahip olmayacağımızı,
olursak güzel olacağını ama olmazsak da bizim için yaşamın
devam etmekte, bizim de yaşamakta olduğumuzu kabul etmek, bu duruma
teslim olmak ve gerçek anlamda yaşayabilmektir. Bu teslim oluş da bir
yitimdir.
Yaşamımızdaki
yitimler bizim için yas ve dönüşüm süreçleridir. Yitim
sonrası sağlıklı bir yas süreci yaşayabilmemiz ve ardından
kendimizi dönüştürmeyi başarabilmemiz için, kendi başımıza
kalabilme, yani "olabilme" yetisine sahip olmamız gerekir.
Kendi
başımıza kalabilmeyi öğrendiğimiz ilk adım Ermiş'tir. Ardından
gelen Kader Çarkı'nın bize vereceği görevlerle artık baş başayızdır.
Bu görevleri yerine getirirken öğrenmemiz gereken şey yitim, yani Ölüm'dür.
Kaybetmek, bırakmak, vazgeçmek nedir, öğreniriz. Yas tutmayı öğreniriz.
Yas sonrasında dönüşmeyi öğreniriz. Yeniden doğmayı öğreniriz.
Mahkeme bize kurtuluşumuzu, özgür kalışımızı, kendi
hapishanemizden salıverilişimizi ilan eder. Ve artık Dünya bizi
bekliyordur. Ya biz neyi bekliyoruz?
Her
ne bekliyorsanız, dilerim yolunuza çıksın, yolunuz açık olsun.
©
Güneş
İlhan, Ağustos 2010, İstanbul
Rev. 26.02.2020
|
|