Batı dünyasının bu meşhur iki kehanet yönteminin ortak yönleri nelerdir? Onlar
aynı kökten mi geliyorlar veya en azından bir akrabalıkları var mı? Bu soruya
cevap arayanlar birbirleriyle çatışan farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Gerçekten
de bu iki sistem ne kadar benzerdirler veya akraba olabilirler mi?
Önce oldukça büyük farklılıklar göze çarpıyor. Astrolojinin kökenine ilişkin pek
çok şey bilebilirken, Tarot’nun kaynağı hakkında neredeyse hiçbir bilgimiz yok.
Yıldızlara bakma sanatının hürmete şayan tarihçesi 5000 yıldan da eskilere
dayanmaktadır. İnsanoğlunun yerleşik düzene geçmesiyle toprağın işlenmesi için,
uygun ekim ve hasat zamanlarının belirlenebilmesi için ve aynı zamanda dini
günlerin hesaplanabilmesi için bir takvim yaratmak zorunluluğu ortaya çıktı.
Gökyüzündeki hareketlilik bu iş için ideal bir baz oluşturuyordu. Güneşin dört
kutsal konumu, en uzun gün, en kısa gün ve gündüz ve gecenin eşit olduğu iki gün
de önceden beri bilinegelmişti. Bu olaylar biri yeni bir döngünün başlangıcını,
birisi ana dönemi, ve ardından diğerine geçiş sürecini işaret ederek, güneşin
yıllık seyrini dört ayrı döneme, mevsime ayırıyordu. Bu dört alan kendi içinde
üçe ayrılarak bugün bildiğimiz Zodyak’ı oluşturan on iki burcu yaratıyorlardı.
Gezegenlerin bu burçlar üzerindeki hareketleri tarıma ilişkin önemli ipuçları
verirken, başka önemli olaylara da işaret etmiş olmaları çok olasıdır. İşte
buradan astroloji dediğimiz, uzun tarihi boyunca, insanla kozmos arasındaki
anlamlı birlikteliği tasvir etmeye yönelik, güçlü bir dünyayı ve varoluşu anlama
modeli oluşmaya başladı. Bin yıllar boyunca bu “kralların ilmiyle” uğraşanlar,
özellikle elit kesimler olmuştur.
Tarot için aynı şeyi söyleyemeyiz. Hatta köken olarak Fas, Mısır, Hindistan veya
Atlantis olarak var sayılan bazı efsaneleri göz önüne alsak dahi, bu iddialı
olurdu. Bu anlatılanlara göre, kartlar çok eski bir kutsal kaynaktan gelerek
binlerce yıl gizli tutularak, özel gruplar tarafından nesilden nesile
aktarıldıktan sonra, 15. yüzyılda tekrar gün ışığına çıkmışlar ve de asıl
anlamları kavranabilmiş değildir. Elbette bu spekülasyonlardan bir kesinliğe
ulaşmak pek olası değil, ancak Tarot’nun Rönesans döneminin evladı olduğunu
kesinlikle söyleyebiliriz. Bugünkü kartların yapısına uygun bilinen en eski
kartlar, aşağı yukarı 1428'de Milano’lu dük Filippo Maria Visconti için
resmedilmişlerdir. Bu kartlar bugün Visconti-Sforza Tarot’su olarak
biliniyorlar.
O zamanlarda daha insanlar Tarot kelimesini bilmiyorlardı. Kartlara, içinde yeni
bir şeyi barındırması dolayısıyla, “I Trionfi” veya “Koz Oyunu” deniyordu. Koz
kartları yaratıldılar ve “normal oyun kağıtlarına” eklendiler. İlk 1530’da
İtalyanca, kökü ve anlamına ilişkin herhangi bir bilgimizin olmadığı, Tarrochi
kelimesi ortaya çıktı. Bilebildiğimiz kadarıyla, Tarot’yla kastedilen şey,
1781’de Fransız entelektüeli Antoine Court de Gébelin’in kartların sembolizmini
eski Mısır bilgelik kitabıyla bağdaştırmasına kadar, bir tür eğlenceye yönelik
kart oyunu olarak kaldı. Ancak bundan sonra insanlar kartlar açmaya ve onları
yorumlamaya başladılar. Yani Tarot kehanetinin geçmişi 300 yıldan daha fazla
değildir ve “bilimin kraliçesi”nden farklı olarak toplumda çok sayılmamış,
çoğunlukla, eğer şeytan işi olarak lanetlenmemişse, düşük ahlaklılara ait bir
uğraş olarak görülmüştür.
Tarot ile astroloji arasındaki bu büyük değer farkının başka bir nedeni daha
vardır. Astroloji hesaplanabilirdir. Hesap ve astroloji
birbirlerine çok yakın dururlar, öyle ki Roma döneminde astrologlara aynı zamanda
matematikçi denmekteydi. Ve tabii ki hesaplanabilir olan şey ikna eder ve güven
verir. Doğru hesaplanmış bir horoskop dünyadan bakıldığında, astronomi
tarafından da tersi iddia edilemeyecek olan, gökyüzüne ait o anın fotoğrafıdır.
Bu durumun herhangi bir anlam ifade ettiği veya etmediği sorusu ise, astrologlar
ve astronomlar arasında elbette fikir ayrılıklarına neden olacaktır. Ancak her
durumda astrolojinin söyleminin hesaplanabilir, şüphe götürmez cinsten bir baza
oturtulduğu gerçeği değişmeyecektir.
Kartla yapılan kehanette ise söylem tamamen rastlantısal olan bir duruma
dayanır. Bu, rastlantıyı anlamsız, aptalca v.b şekilde görmek isteyenlerin eline
sağlam bir koz verir. Bunun yanı sıra kartlara yöneltilen aynı soruya her yeni
açılışta farklı, hatta birbiriyle çatışan söylemlerin ortaya çıkması da söz
konusudur. Bu yüzden pek çoklarına göre açık bir şekilde hesap edilerek ortaya
konan bir doğum haritası çok daha sağlam bir temele inşa edilmiştir. Ancak
burada atlanan şey de, bir horoskobun oluşturulmasında baz alınan doğum
saatinin, ya da bir olayın oluşunun da aslında bir tür rastlantısal an olduğu
gerçeğidir, söz konusu olan her ne ise, bir kaç dakika önce ya da sonra da
oluşabilirdi.
Her iki yöntem de gökyüzündeki gezegenlerle karşılaştırılabilirler. Hesap
edilebilir olan astroloji düzenli ve öngörülebilir yörüngesi dolayısıyla Güneş’e
(?)
benzetilebilir. Tarot kehaneti daha çok Ay’ın (?)
özelliklerini taşır. Ay’ın hareketi daha istikrarsızdır. Bir büyür, bir küçülür,
kimi geceler gün gibi aydınlıkken, bakarsınız bir kaç gece ortalıktan kaybolur,
göründüğü yer ve zaman kayar hatta kimi zaman gündüz gözüyle görünür olur. Tarot
da aynı hesaplanamaz hali ve keyfiyeti sergiler. Ancak eğer onun bu lunar yanını
tanıyorsak, onun resimsel tasvirlerine aşinaysak, Tarot’nun hayalgücünü
canlandırmadaki ve gerçekten dikkate değer söylemlerde bulunmadaki gücü bizi
hayrete düşürür. Elbette bu özellikler bu iki konunun prestijini etkilemiştir.
Dolayısıyla astrolojinin üniversitelerde ve kral saraylarında (Güneş prensibi)
ve erkeklerce (?)
öğretilmesine şaşmamak gerekir. Buna karşılık kart açma sanatı ise kadının alanı
olarak (?)
bilinmiş ve en başından günümüze değin, bugün de sosyal anlamda sınır dışı
edilmiş göçebe halklarla (bu da bir Ay özelliği) birlikte anılmıştır.
........................................................
Tüm bunların yanı sıra, Astrolojik veya Tarot danışmaya ilgi gösteren insanlar
arasında da beklenti bakımından farklılık olduğunu görürüz. Astrolojik
danışmanlık almak isteyen insanların –en azından bizim çevremizde– sorunlarını
derinden anlamak, kendi üstlerinde çalışmak ve kendi sorumluluklarını almak
konusunda daha hazır olduklarını gözlemliyoruz. Bir Tarot seansında daha çok
falcılık özellikleri beklenerek, sanki bir tür sihirli hareketle sorunların
çabucak ve acı duymadan ortadan kayboluvermesi beklentisi ağır basar.
Bütün farklılıklara rağmen her iki kehanetin dayanak noktası aynıdır. Onlar
kendilerine özgü yöntemlerle anın niteliğini tercüme ederler. Astroloji zamanın
niteliğini belli bir coğrafi konumda gökyüzüne bakarak yorumlarken, Tarot’ya
aşina birisi de bir anın içinde rastlantısal olarak oluşan kart dizisinin dile
getirdiği sembolizmden yola çıkar. Bu açıdan bakılınca her iki kehanet yöntemi
de ezoteriktir, çünkü onlar gerçekliğin arkasındaki gerçeği aramaktadırlar.
Başka bir deyişle görünen düzeyi (yıldızlar, kartlar) gözlemler ve ardında saklı
olan anlamı yorumlarlar.
........................................................
Elbette bütün Tarot kartları astrolojik sembollere
tercüme edilebilir ve astrolojik sistemde tanımlanabilirler ama katı bir şekilde
Büyük Arkana’daki 22 kartı, 10 gezegen ve 12 burç ile eşleştirmeye çalışmak
sonuç vermemektedir. Büyük Arkana’da İkizler ve Başak prensibine tamamen
karşılık gelen bir kart yoktur. Buna karşın Güneş’le ilişkilendirmekte hiç
zorlanmayacağımız birden fazla kart vardır. Örneğin, solar bilinçle ilişkili
olan Büyücü, Güneş’in hakimiyet yanını temsil eden İmparator ve tabii Güneş
kartının kendisinin yanı sıra, hedefe ulaşmak yoluyla kendini gerçekleştirmeyi
temsil eden Dünya kartı astrolojiye göre Güneş temasına sahip olan kartlardır.
Hajo Banzhaf'ın 2005 yılında Barış İlhan Yayınevi
tarafından basılan "TAROT - Günün, Ayın, Yılın Kartı"
isimli kitabından alıntıdır.
08.10.2019, İstanbul
|