Ana Sayfa

 

Kiraz Çekirdeği

 

Acınız, kavrayışınızı hapseden kabuğun kırılışıdır.

Nasıl bir meyvenin çekirdeği, kalbinin güneş görebilmesi için kırılmak zorundaysa,

siz de acınızı tanımlamalısınız.

- Halil Cibran -

 

 

 

 

Bir çocuk kitabında okumuştum. Küçük kız kirazı öyle çok seviyordu ki, çekirdeklerini saklamak yerine onu toprağa ekmişti. Güneş doğuyordu, güneş batıyordu, mevsimler birbirini kovalıyordu ama küçük kız o çok istediği tomurcuğu bir türlü göremiyordu. Bir gün çekirdeği ektiği yere gitti ve dedi ki "Seni özledim, hadi gel, çık dışarı, göster bana kendini". Çekirdek, küçük kızın sesini toprağın derinlerinden duydu ve o anda küçük kızın bir zamanlar avucundan toprağa bırakıverdiği o eski formunda olmadığını farketti ve kalbinin ta derinlerinden gelen yaşam nefesini büyük bir güçle dışarıya aktardı. O artık bir kiraz ağacı olma yolundaydı.


Yaşamımızda sarsıcı deneyimlere sebep olan olaylar, küçük bir kızın özlem dolu "Uyan artık" deyişi kadar naif olmayabiliyor. Bazen gerçekten sanki görünmeyen bir güç tarafından tekmeleniyoruz, savruluyoruz. Başımıza yıkılan safça kurduğumuz hayallerimiz de olabiliyor, bazen "dünyamız" diye atfettiklerimiz de. Rider Waite destesinde bu durum sarsıcı, uyandırıcı ve bir o kadar şiddetli bir şimşekle, Marsilya destesinde ise bir tüyle ifade ediliyor. Yani bazen şimşeğin o ani ve sarsıcı elektriksel yükü ile bazense ufak bir pürüz diye nitelendirebileceğimiz bir olayla sarsılmak mümkün. Tüy eski Mısırda Maat’ın yanlış ve dengesiz olan şeyi yok eden ilahi adaletinin sembolüyken şimşek ise Kabalistik yaşam ağacında iki denge sütunu arasında hareket eder. Sonuç olarak, ister bir felaketle savrulmuş olalım, ister hiç hesapta olmayan tüy kadar hafif bir pürüzle darmadağın olmuş olalım hayat aslında bizi bu deneyimlerle sarsarak kendimize getirmek istemekte.

 

 

Bazen sadece korunaklı olduğu için, bazense öylesi daha kolayımıza geldiği için kendi yarattığımız fildişi kuleden yaşamı izleyebiliyoruz. Kartta üstü kapalı taç giymiş kişilerin aşağıdan düşmesi de aslında dışardan gelebilecek herhangi bir etkileşime kapalılığı anlatmakta. Ve ne zaman ki kendi kaosumuz içinde ufukta bizim için nelerin olabileceği ihtimalini dahi göz ardı edip vizyonumuzu tamamen yitiriyoruz, işte o zaman sarsıntı ister bir tüy sebebiyle olsun, ister bir şimşek, kaçınılmaz oluyor. Nitekim Yıldız kartının simgelediği o ufukların ötesine dair iç görüyü kazanabilmemiz ancak Kule’nin bir şekilde yıkılmasıyla mümkün olabilir.


Kahramanın gece yolculuğunda "Dramatik Kurtuluş"u ifade eden Kule’nin yıkılmasıyla enkaz altında kör talihimize veryansın etmeyi tercih edersek bu noktada yolculuğunun en başına, "Büyük Kriz"e yani Asılan pozisyonuna geri dönmemiz çok olası. Joker ile başlayan yolculuğumuzda zaman içerisinde tecrübe ederek ispatlamış olduğumuzu sandığımız doğruların aslında hiç var olmadıklarını kabullenmek, hele ki yeraltı yolculuğunda bize oldukça zor gelebilir. Bu zamana kadarki doğru ve yanlışların o an, o durumda geçerli olduklarını, şimdi bu yıkıntıların arasında dururken aslında doğru ve yanlışın iç içe girdiğini fark edebilmek bizi bir sonraki karta yani Yıldız’a, "Gençlik Pınarı"na götürebilir. Ne de olsa bizi kişisel kaosa sürükleyen de aslında çoğu zaman olayları doğru ve yanlış, siyah ve beyaz olarak çok net ikiye ayırarak tanımlamaktır. Kimi zaman iyi ve doğru olanı gerçekleştirmek için öyle hamleler yapmışızdır ki aslında Kule kartının içinde barındırdığı Araba kartındaki iki karşıt kutbun dizginlerini dengede tutamadığımızı gözden kaçırmışızdır. Dolayısıyla yola devam edip hedefe ulaşmak yerine kendimizi en rahat hissettiğiniz yerde, mesela yüksek, sözde güvenilir ve korunaklı bir kuleye yerleştirmişizdir. Burada, kalıplarımız, kanıksanmış doğrularımız ve artık geçerliliğini yitirmiş yaklaşımlarımız vardır. Değişime olan direncimizin artmasıyla, sarsıntı tüy hafifliğinde bile olsa bizi şiddetle etkiler ve kabuğumuz aniden, sarsıcı bir şekilde ve acı vererek kırılır. Kule yıkılarak aslında iyileşmemiş yaralarımızın kabuklarını kırar ve onlara apaçık bakmamızı, tanımlamamızı ister.

 
Artık kule yıkıldığına, ayağımızın altında bir zemin olmadığına ve gökyüzünü yeniden tüm açıklığıyla görebildiğimize göre sahte bilinç kulesinden özgürleşmişizdir. Yeniden ne için burada olduğumuzu hatırlamanın zamanı gelmiştir. Özgürlük, uçsuz bucaksız, eskiden hayal bile edemediğimiz şekilde önümüze serilmiştir. Saf hayallerin peşinden umutsuzca koşmak yerine, zaman, yerini sadece "an"a bırakmıştır. Bu sayede zamandan özgürleşerek, aslında şimdinin hem geçmişi hem de geleceği içerdiğini görmek mümkündür. Yaralarımız zaten hiç olmamıştır çünkü artık "Gençlik Pınarı"na ulaşmışızdır. Şimdi derin bir nefes alıp, gökyüzünü içimize çekebiliriz.


Ne zamanki kiraz çekirdeği aslında toprağın altına bırakılmış bir çekirdekten ibaret olmadığını, içinde kiraz ağacının kendisini barındıran bir tohum olduğunu anlar, işte o zamana dek hissettiği baskı ve acı yerini gün ışığının sıcaklığına bırakabilir. Tıpkı Kule’nin sözde güvenli duvarlarının yıkılmasının ardından engin gökyüzünde her şeyin zamandan bağımsız bir "şimdi"den ibaret olabildiğini görebilmek gibi.
 
Deniz Bayraktar Bural, 24 Ekim 2021, İstanbul
 

tarotdergisi@gmail.com

Başa Dön

© 2021-2023, BARIŞ İLHAN YAYINEVİ

Bu sitedeki tüm yazıların yayın hakkı Barış İlhan Yayınevi'ne aittir. İzinsiz hiçbir alıntı yapılamaz ve kopya edilemez.