“Tarot nedir?”
Tarot insanlığın kolektif dili olan sembolizmin 78 karttan oluşan
alfabesidir. Bu alfabenin ünlülerini Büyük Arkana (Büyük Sırlar),
ünsüzlerini Küçük Arkana (Küçük Sırlar) oluşturur. Sembollerden ve renkli
resimlerden oluşan kartlar, bizi düşlerin, mitolojinin ve masalların yani
zihin sınırlarının ötesinde var olanların bilgeliği ile bir araya
getirirler. Gerçekten de Tarot, bildiklerimizle değil, bilincinde olmasak da
bilinçdışımızda var olarak bizi etkileyenlerle iletişim kurmak için bir
yoldur; belki de bu yüzden bize oldukça gizemli ve büyülü gelir.
22 karttan oluşan Büyük Arkana insanlık olarak paylaştığımız yaşam
yolculuğumuzun ana omurgasını anlatırken; 56 kart ve 4 seriden oluşan Küçük
Arkana bu yolculuğun her birimizin biricik olan versiyonunu deneyim
olasılıklarıyla çeşitlendirir. Bir bakıma her birimizin özgür iradesine
bağlı olarak seçimlerimiz ve deneyimlerimiz farklı iken, adına Sevgili
Öğretmenim Güneş Hanım’ın en sade haliyle “yaşamak” dediği ana yolumuz
tektir ve Tarot da bize bunu anlatır.
Tarot'nun tüm sembolleri insanlık olarak hepimizindir ve hepsi potansiyel
olarak içimizdedir. Kartlar aracılığı ile bilinçdışımızla bir iletişim
kurarız ve farkındalıkla yaşamak için o anda görmemize ve bilmemize ihtiyaç
duyduklarımızla karşılaşırız.
“Ne zaman, nerede ortaya çıkmış?”
Tarot'nun tarihsel olarak kökenleri hakkında farklı bilgiler ya da
söylenceler bulunuyor. Bazıları Tarot'nun eski Mısır veya kadim Hindinstan’a
dayandığını söylerken, Tarot kartlarından söz edilmesi 14. Yüzyıla;
İtalya’da 78 adet karttan oluşan destelerin ortaya çıkması ise 15. Yüzyıla
adresleniyor. Kartların Avrupa’ya İslam dünyasından da gelmiş olabileceğini
gösteren Memlük Kartları ise Topkapı Sarayı Müzesi’nde yer alıyor. 18.
Yüzyıl ve 19. Yüzyıl’da ezoterizm ile bağlantılı okulların ve kişilerin
yaptıkları çalışmalar sayesinde bugün kullandığımız ve evrensel
diyebileceğimiz destelerin güncel hallerini aldıklarını biliyoruz.
“Kim bulmus?̧”
Biz bulduk; insanlar. Tarot avcı toplayıcı atalarımızdan birinin bir gün
yaşadığı mağaranın duvarına çizdiği av çiziminden bile eskiye giden ve
insanın yaşamak denen yolcuğunun sırlarını sembollerle anlatma isteğinden
kaynaklanıyor; tıpkı mitler ve masallar gibi anonim.
“Hadi bana bir fal bak!”
Tarot'nun günümüzde oyun ve fal ile ilişkilendirilerek güncelliğini
koruduğunun farkındayım. Bununla birlikte Tarot bir fal değil. Tarot hem
bireysel hem de kolektif bilinçdışıyla iletişim kurarak, yeni ve farkında
olmadığımız içgörüler kazanmamıza, bu içgörülerle yaşamımıza daha fazla
farkındalık getirmemize yardımcı olan bir araç. Bu araç sembolik bir dile
sahip çünkü bilinçdışı zihinle bir diyalog haline girmek için kelimeleri
değil görüntüleri/resimleri kullanıyor.
Bu yaklaşımla kendinle samimi bir iletişim kurmak, daha iyi anlamak
istediğin bir konuda Tarot’yu denemek ve önerilerini değerlendirmek istersen
Tarot açılımı yapabilirim.
“Tarot da nereden çıktı, senin ne işin var falcılıkla?”
Matrix’teki Oracle/Kahin ne kadar gerçekse ben de o kadar falcıyım. Sherlock
Holmes’dan "Bir şeyi saklamanın en iyi yolu, onu herkesin görebileceği bir
yere koymaktır" cümlesini çoğumuz biliriz, bazılarının bildiği bir şey daha
vardır ki o da aslında saklamak istediğiniz o şeyi herkesin görebileceği bir
yere onu itibarsızlaştırıp koyarsanız bu onu saklamanın en iyi yolu
olabilir. Tarot'nun sunduğu yaşam bilgeliğinin başına da buna benzer bir şey
geldiğini seziyorum.
Bugün kendimi ancak Tarot'nun derin ve zengin sembolizminin bir çırağı
sayabilirim. Hepimizin, bilincinde olalım ya da olmayalım, zengin ve
doyurucu bir yaşam deneyimi için kendimizi anlamaya, tanımaya ve böylece
kabul edip sevmeye ihtiyacımız var. Benim de yolumun Tarot ile kesişmesi bu
ihtiyaçtan doğdu. Pandemi esnasında yaşamın kıyısında durup Kahramanın
Yolculuğu’nu okurken adımlarım beni Tarot öğretmenimin kapısına getirdi.
Hevesim yeni bir dil daha öğrenmek; daha çok şey bilmekti. Planlarımda
gülmek, ağlamak, utanmak ve yanmak yoktu. “İnsanlar plan yapar ve Tanrı
onlara güler” diye yazmıştı Gabriel Garcia Marquez Yüzyıllık Yalnızlık’ta;
bana da güldü, hatta sık sık kahkahasını duyduğuma eminim.
Kartlar ve sembollerini öğrendikçe, kendimi bir yapbozun içinde yaşarken
buldum: Duygu Yapbozu. Her bir kart ile eksik sandığım, yok saydığım
parçalar, yani bastırdığım, görmezden geldiğim niteliklerim, farkında
olmadığım düşünce ve davranış modellerim, hayatımda tekrar eden dinamikler
kendilerini göstermeye başladılar. Parçaları yerlerine koydukça gördüm,
anladım ve büyüdüm. Bazı günler “Aha!” anlarıyla coştum, bazı günler
gözyaşlarına boğuldum. Evet, tıpkı yaşamın kendisi gibi Tarot da kartları ve
açılımları ile gül bahçesi vadetmez, o hem gülleri hem de dikenleri vadeder.
İkisine de eyvallah diyebilme vaktiniz gelmişse sözcüklerin olmadığı bir
yerde açıklanamaz ve mantıksız gibi algılananı, kendinizi ve yaşamı
gerçekten bilmeye başlayabilirsiniz.
Tarot benim gündüz düşlerimdir, dilerim yaşamda gerçekten kendi olmayı arzu
eden herkes gündüz düşleri görebilir.
Duygu Atalay,
1 Aralık 2021, İstanbul
|