Hepinize Merhaba,
Dünyamız yeni yılın başlangıcı ile İmparator yılından çıkarak Aziz
yılına girdi. Bir Aziz yılına girmiş olmamızla birlikte bugünkü
konumuz Aziz kartı değil. Aziz kartı ile ilgili önceki yazılara
Site
içi Arama bölümüne gidip Aziz kelimesini aratarak ulaşabilirsiniz.
Dolayısıyla inancımızı, tevekkülü, manevi değerlerimizi, vicdanımızı
ve aidiyet duygumuzu temsil eden Aziz yeni başladığı yılda inşallah
karanlık ve dogmatik yanını değil, insani ve aydınlık yanını ön
plana çıkartır, deyip onu önümüzdeki bir yıl için yaşanmaya
bırakalım.
Dünyamız 2000'li yıllarla birlikte yeni bir çağa doğru adım attı.
Bundan dolayıdır ki yaşamakta olduğumuz bugünleri bir yıl gibi kısa
bir perspektiften değerlendirmek gittikçe zorlaşıyor. Bu, yılın
kartlarını göz ardı etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor elbette.
Çünkü nereye nasıl gittiğimizi, gideceğimizi kısa dönemlerdeki
dinamiklere verdiğimiz tepkiler, onları ele alış biçimimiz, onlara
ilişkin edindiğimiz farkındalıklar, onlara yaklaşımımız ve bakış
açımız, onlarla yol alış ve onları deneyimleyiş biçimimiz
belirliyor. Aynı, bir ayın ya da yılın kartının nasıl
deneyimleneceğini çektiğimiz günün kartlarını ele alış biçimimizin
belirleyeceği gibi.
Bu yeni çağa doğru adım atışla ilgili Joseph Campbell'in, "Önümüzde
kesinlikle yeni bir çağ var ve bu bir gezegenler çağı olacak. Ancak
yeni çağların başlangıçları genellikle korkunçtur, büyük şiddet ve
yang’ın en acımasız yönü çıkar ortaya. Yeni çağlar öyle yumuşak
gelmezler, onlar saldırı ve çarpışma zamanlarıdır. Ben hiç ılımlı
bir şeylere dair bir işaret görmüyorum," şeklinde yapmış olduğu
yorum gözlerimizin önünde aynıyla vaki yaşanıyor.
Dünyamız 21. yüzyıla 2 sayısının sembolizminin enerjisiyle girdi.
Bir önceki yüzyıl ise 19, 10 ve 1 sayılarınının sembolizminin
dinamiklerinin yaşandığı bir yüzyıldı. Buradan yola çıktığımızda bir
önceki yüzyıla ne kadar eril prensip damgasını vurduysa, bu yüzyıla
da o kadar dişil prensip damgasını vuracak diyebiliriz. 1900'lü
yıllar ana planda, yani aynı bir açılımda hesapladığımız bir öz
kartı gibi ana temada Güneş (IX), Kader Çarkı (X) ve Büyücü (I)
kartlarımızın hüküm sürdüğü yıllardı. 2000 yıllarda ise güç (!)
Mahkeme (XX) ve Azize (II)'de. Üstelik bir sonraki yüzyılda da
görevi Dünya (XXI) ve İmparatoriçe (III) kartları devralacaklar. Bu
da demektir ki yaşadığımız yüzyıl ataerki ile anaerkinin
mücadelelerine, sonraki yüzyıl da, iyimser bir bakışla,
uzlaşmalarına (Dünya) ve yeni (İmparatoriçe) bir dünya anlayışı
geliştirmelerine tanık olacak.
Geçtiğimiz yüzyılın kartı olan Büyücü bize eril yolda rehberlik
etmişken, bu yüzyılın kartı Azize bize dişil yolu gösterecek.
İnsanoğlunun bütünlüğe kavuşabilmesi için önce eril sonra dişil
olmak kaydıyla, her iki yolu da katetmesi gerekir. Hajo Banzhaf,
Tarot ve Kahramanın Yolculuğu kitabında eril ve dişili tanımlarken
şöyle der, "Sembolik olarak baktığımızda "eril" ayıran, "dişil" ise
birleştiren anlamındadır. Aynı şekilde, katedilmiş olan eril yol
bizi kökenimizden ayırır, önümüzdeki dişil yol da bizi onunla
birleştirir. Eril düşünmek ayıran, farklılaştıran düşüncedir, daima
yeni sınırlar koyar ve giderek keskinleşen farklılıkları
belirginleştirir. Öte yandan dişil, yani analojik düşünmek
bütünseldir, ortak zeminleri farkeder ve vurgular, böylelikle daha
önce çizilmiş olan sınırları kaldırır. Eril düşünce dişil düşünceyi
çapraşık olmakla suçlar, oysa dişil düşünce de erilin netliğe
kavuşmak için verdiği mücadeleye güler, çünkü o gerçekliğin açık bir
formüle oturtulamayacak kadar karmaşık olduğunu gayet iyi bilir."
Yukarıda ataerki ile anaerkinin mücadelelerine vurgu yapmam Azize
kartının iyileşmeyi temsil eden Mahkeme (XX) kartını içerisinde
barındırmasındandır. Biliriz ki bir hastalık iyileşme yoluna
girdiğinde, iyileşme gerçekleşmeden önce hastalığın semptomları
artış gösterir. Ataerki de anaerkine karşı bu mücadeleyi verecek,
onu baskılamaya çalışacaktır ki bugün bunlara her gün aldığımız
haberlerle şahit olmaktayız. Öldürülen, eve kapatılmaya ve
susturulmaya çalışılan kadınlar, yasaklanan kürtajlar, yok edilen
doğa (ana) ve hele ki Amazon ormanları bunların birer yansıması. Ama
bir yandan da dağınıkmış gibi görünmekle birlikte giderek büyüyen ve
birleşen global bir kadın mücadelesi var.
Tüm bunlar bize alıcılığı, sezgiselliği, refleksiyonu, içsesimize
kulak vermeyi, sabrı, olmaya bırakabilmeyi, kendimize rehberlik
edileceğine güvenmeyi, ay bilincini, rahmin bilgeliğini ve
insanlığın hafızasını temsil eden Azize'nin dişil enerjisinin artık
daha fazla derinlerde kalmayacağını ve giderek kendisini görünür
kılacağını gösteriyor. Bunun en belirgin örneği ise başımıza gelen
Corona. Bu noktada Rainer Maria Rilke'nin neden "Bırakın hayat
başınıza gelsin," dediğini daha iyi anlayabiliriz belki de. Çünkü
Corona ile birlikte sanki aslında Azize geldi başımıza. Elbette bu
dönemin yaratacağı ekonomik ve sosyal krizlerin ne korkunç
boyutlarda olacağını tahmin bile edemiyoruz ama kişisel hayatlarımız
açısından ele alacak olursak şimdi hayat bize evlerimizde kendi
kendimize kalabilmeyi, taktığımız maskelerle ağzımızı (çenemizi)
kapatıp düşünebilmeyi, bekleyip ne olacağını görmek için sabretmeyi
öğretiyor adeta.
Kimbilir, belki bu sürecin sonunda bizler de biraz olsun Azize'nin o
her şeyin bilinmeyen ve görünmeyen bir yönü olduğunu bilen, o
nedenle iki sütunun tam ortasında oturan, hiçbir yargılamada
bulunmayan ve birini diğerinden ayırmayan, ayrı tutmayan, hedefi
ayrılık değil, birlik olan bilgeliğine biraz olsun yaklaşabiliriz.
Yolunuz açık, sezgileriniz sizinle olsun.
Güneş İlhan, 1 Ocak 2021, İstanbul
|